Geçmişte büyük salgınlarla anılan ve binlerce insanın hayatına mal olan kolera, günümüzde Türkiye için uzak bir tehdit gibi görünebilir. Peki, gerçekten öyle mi? Hijyen ve temiz suya erişimin artmasıyla kontrol altına alınmış olsa da, kolera hakkında bilgi sahibi olmak ve olası bir tehlikeye karşı hazırlıklı olmak her zaman önemlidir. Bu yazıda, halka yönelik olarak kolera hastalığını, Türkiye’deki geçmişini ve günümüzdeki durumunu ele alacak, belirtileri, bulaşma yolları ve en önemlisi korunma yöntemleri hakkında bilgi vereceğiz.
Kolera, Vibrio cholerae adı verilen bir bakterinin neden olduğu, şiddetli ishal ve kusma ile seyreden akut bir bağırsak enfeksiyonudur. Özellikle temiz su ve sanitasyon koşullarının yetersiz olduğu bölgelerde salgınlara yol açabilir. Hızla sıvı kaybına neden olarak vücudun susuz kalmasına (dehidrasyon) yol açar ve tedavi edilmediği takdirde saatler içinde dahi hayati tehlike oluşturabilir.
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayarak yakın tarihe kadar birçok kolera salgını yaşamıştır. Özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda yaşanan büyük salgınlar, toplumsal hafızada derin izler bırakmıştır. Cumhuriyet döneminde de aralıklarla devam eden salgınların en bilinenlerinden biri, 1970 yılında İstanbul’da yaşanan ve “Sağmalcılar Kolera Salgını” olarak da bilinen salgındır. Türkiye’de kaydedilen son büyük kolera salgını ise 1994 yılında Ankara’da görülmüştür.
Günümüzde ise Sağlık Bakanlığı’nın etkin sürveyans (hastalık takip) sistemleri ve altyapıdaki iyileşmeler sayesinde Türkiye’de yerli kaynaklı kolera vakalarına rastlanmamaktadır. Ancak bu, riskin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Özellikle küreselleşme, seyahatlerin artması ve komşu coğrafyalardaki olası salgınlar, hastalığın yeniden görülme riskini her zaman canlı tutmaktadır.
Kolera enfeksiyonu geçiren herkeste belirtiler şiddetli olmayabilir. Hatta bazı kişiler hiç belirti göstermeden taşıyıcı olabilirler. Ancak belirtiler ortaya çıktığında oldukça tipiktir:
- Sulu, Ağrısız ve Şiddetli İshal: En belirgin semptomdur. Dışkı, pirinç suyu görünümünde, soluk ve bulanıktır.
- Kusma: Genellikle ishal başladıktan sonra görülür ve şiddetli olabilir.
- Hızlı Sıvı Kaybı: İshal ve kusma nedeniyle vücut hızla su ve elektrolit (tuz) kaybeder. Bu durum şu belirtilere yol açabilir:
- Aşırı susuzluk hissi
- Ciltte kuruluk ve elastikiyet kaybı
- Gözlerin çökük görünmesi
- Nabızda hızlanma ve kan basıncında düşme
- Kas krampları
- Halsizlik ve uyku hali
Bu belirtiler fark edildiğinde, özellikle şiddetli ishal ve kusma durumunda derhal en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak hayati önem taşır.
Kolera, temel olarak hijyen kurallarına uyulmamasından kaynaklanır. Başlıca bulaşma yolları şunlardır:
- Kirlenmiş Sular: Kolera bakterisi taşıyan insan dışkısının karıştığı suların içilmesi veya kullanılması en yaygın bulaşma yoludur.
- Kirlenmiş Gıdalar: Kirlenmiş sularla yıkanmış veya kolera taşıyan bir kişinin temas ettiği gıdaların, özellikle çiğ veya az pişmiş deniz ürünlerinin tüketilmesiyle bulaşabilir.
- Yetersiz Hijyen: Tuvaletten sonra ve yemek hazırlamadan önce ellerin yıkanmaması gibi kişisel hijyen eksiklikleri de hastalığın yayılmasına neden olabilir.
Koleradan korunmanın temel yolu temiz su ve gıda tüketimi ile kişisel hijyen kurallarına uymaktır.
- Güvenli Su Tüketin: İçme suyunuzun güvenli olduğundan emin olun. Mümkünse ambalajlı su tercih edin. Şebeke suyunu kullanıyorsanız, kaynatarak veya uygun dezenfektanlarla (klor tabletleri vb.) temizleyerek kullanın.
- Gıda Güvenliğine Dikkat Edin: Sebze ve meyveleri tüketmeden önce güvenli su ile iyice yıkayın. Yiyecekleri, özellikle et ve deniz ürünlerini iyice pişirin. Açıkta satılan ve hijyeninden emin olmadığınız yiyecekleri tüketmekten kaçının.
- El Hijyenine Önem Verin: Ellerinizi tuvaleti kullandıktan sonra, yemek hazırlamadan ve yemek yemeden önce sabun ve bol su ile en az 20 saniye boyunca yıkayın.
- Tuvalet Temizliği: Tuvaletlerin temizliğine özen gösterin ve dezenfekte edin.
Evet, kolera tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Tedavinin temelini, kaybedilen sıvının ve elektrolitlerin yerine konması oluşturur. Hafif vakalarda ağızdan bol sıvı alımı yeterli olabilirken, şiddetli vakalarda damar yoluyla sıvı verilmesi gerekir. Gerekli görüldüğünde doktor tarafından antibiyotik tedavisi de uygulanabilir. Erken teşhis ve doğru tedavi ile koleranın ölümcül olma riski büyük ölçüde ortadan kalkar.
Sonuç olarak, Türkiye’de kolera şu an için aktif bir salgın tehdidi oluşturmasa da, bu hastalığı tamamen unutmak doğru bir yaklaşım değildir. Özellikle yurtdışına seyahat planı olanların gidecekleri bölgedeki sağlık koşulları hakkında bilgi alması, kişisel hijyen kurallarına her zaman ve her yerde uyması, hem kendilerini hem de toplumu olası risklerden koruyacaktır. Unutmayın, temiz su ve sabuna ulaşım, sağlığımız için en güçlü kalkanlardır.

